//-->

Live Max

Live Max

Altın Komplo

Altın ve Komplo Teorileri ! 


Altınlarımız üzerinde oynanan çevreci komplolar...

 Olayın özü şu:

ODTÜ Jeoloji Mühendisliği bölümünden Prof. Dr. Ayhan Erler, MTA’yla birlikte yürüttüğü bilimsel bir çalışmayla, Türkiye’nin 580 noktada 6500 tonluk bir altın potansiyeline sahip olduğunu tespit etti. Bu noktalardan sadece 8’inde yapılan sondajlama ve kaya numunelemesi çalışmalarında, 287 ton altın rezervi bulundu ve bu 8 madenden 7’sinin ekonomik açıdan işletilebilir olduğu belirlendi. Bu çalışmalar, Prof. Erler ve MTA’nın altın potansiyeliyle ilgili tespitlerini de teyit etti ve çabaların sürdürülmesi halinde işletilebilir rezervlerin çığ gibi büyüyeceği ortaya çıktı.

Türkiye, 6500 tonluk altın potansiyeliyle dünyada Güney Afrika’nın ardından ikinci sırada yer alıyor. Ancak Amerika, Kanada, Avustralya, Güney Afrika, İsveç, Finlandiya, Fransa, İspanya, İtalya gibi ülkelerin tamamı hatta Yunanistan bile altın rezervlerini üretime dönüştürürken, potansiyel bakımından Güney Afrika’nın ardından ikinci sırada bulunan Türkiye, bir gram bile altın üretemiyor.


Türkiye’nin altın üretimi yapması, üretim aşamalarında siyanür kullanıldığı için engelleniyor. Ama çoğu ileri demokratik ülkelerde olmak üzere dünyada 553 altın madeni, siyanür liçi yöntemiyle altın üretmeye devam ediyor.

‘’Biz niçin altın madenlerimizi işletemiyoruz? Batılı ülkelerden borç almaya, IMF kapılarında sürünmeye mahkum muyuz?’’ diye isyan edenler, Türkiye’de altın üretmeye çalışan şirketlerin avukatlığını yapmakla suçlanarak sindirilmeye, yıldırılmaya çalışılıyor.

Buna karşılık, Türkiye’de altın üretimini engellemeye dönük çabaların altında Almanya’nın parmağının bulunduğunu iddia eden pek çok araştırma görmezden geliniyor; altın üretimini destekleyen üniversitelerin, TÜBİTAK’ın, MTA’nın, Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı’nın, Maden Mühendisleri Odası’nın canhıraş feryatlarına kulaklar tıkanıyor. ‘’Yerin altında altın var, mutlaka çıkarıp ülkemiz insanının refaha erişmesini sağlamalıyız’’ diyen Başbakan Ecevit, mahkeme kararlarını ve hukuk devletini hiçe saymakla suçlanıyor, mahkum ediliyor.

Öte yandan, ülkemizde altın çıkarılmasına karşı faaliyetleri organize ettiği ve bu iş için milyonlarca mark harcama yaptığı ileri sürülen Alman vakfı FİAN’la ilgili pek çok belge orta yerde duruyor. Cumhuriyet gazetesinde 4.6.1997’de yayımlanan, Bergama’nın köylerinde FİAN Başkanı Petra Saverland ile altın madenine karşı faaliyetler yürüten Alman Yeşil Parti sözcüsü Reimer Hammann’ın, ‘’Bugün Almanya’da 90 bin ton altın stoğu bulunuyor. Dünya piyasasında altın tükense, Almanya’nın altını yeter. Altın fiyatı düştükçe madenlerin işletilmesine gerek yok’’ sözleri, aslında pek çok gerçeği su yüzüne çıkarıyor. Aydınlık gazetesinin 10 Aralık 2000 tarihli sayısında Frankfurt’tan Argun Erbay özetle şunları yazıyor:

‘’FİAN’ın en başarılı kampanyalarından biri, Hindistan’da kurulması planlanan Narmada Barajı’nı sabote etmek amacıyla yürüttüğü (Narmada’yı Kurtarın) aksiyonu idi. Bu aksiyonun en çarpıcı yanı, aslı astarı olmayan raporlarla köylüleri baraj inşaatının onlar için bir felaket olacağına inandırmalarıydı...’’

Altın Resimler

Az gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerdeki “çevreci’’ kampanyaların ortak yanlarını ortaya seren Erbay, devam ediyor: ‘’FİAN örgütü, son üç yıldır sadece Türkiye ile ilgileniyor. En önemli nedenleri Ilısu Barajı ve GAP. Örgüt teknisyenlerinden Frank Brassel, Nazi kökenli Alman ‘Tehdit Altındaki Halklar Derneği’ ve Katolik Barış Hareketi’yle birlikte Avrupa kamuoyunu (Kemalist diktatörlüğün baraj provakasyonuna karşı duyarlı olmaya) çağırıyor.’’

(Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başka provakasyonunun ise Atatürk Barajı’nın muhtemel bir hava saldırısına karşı dayanıklı inşa edilmemesi) iddiasını ortaya atan Brassel’in, (Bu da gösteriyor ki Türk devleti savaş istiyor) sözlerini de aktaran Erbay, aynı yazıda Bergama altın madenine de şöyle değiniyor: ‘’Zeugma kampanyalarının arkasında da FİAN örgütünü buluyoruz. FİAN’ın desteklediği bir başka (köylü hareketi) de Eurogld’un Bergamada’daki altın arama çalışmalarına karşı yürütülüyor. FİAN, 1990’da bu kampanya için Birsel Lemke’yi görevlendirdi...’’

Argun Erbay, bir başka yazısında da şu önemli iddiaları ortaya atıyor: ‘’Ufak çaplı Fransız, İtalyan, İsveçli NGO’ları bir yana bırakırsak, ülkemizdeki NGO pazarının Alman ağırlıklı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Baraj inşaatları, ormancılık, (Mehmet’in Kitabı), (Zeugma’nın Akıbeti), madencilik, (Cumartesi Anneleri), sendikalar, yerel yönetimler... Hangi taşı kaldırsanız altından bir Alman NGO’su çıkıyor. Alman NGO’larının tamamı istihbarat servisince kurulmuş ve finansmanı doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Almanya federal kasasından sağlanan örgütlerdir...’’

 Erol AL

Bugün 20 ziyaretçi (66 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol